Elimin hamuru ile Tanrı sohbetleri...
İzleyiciler
11 Kasım 2017 Cumartesi
Neye inandığının bir önemi yok, ne olduğunun, kim olduğunun da... Aramızda fark olarak görününen belki rengimiz,belki dilimiz,belki inandığımız,belki farkliyiz da ... Neden bu farklılıklarımızdan bir renk cümbüşü yapıp sanata çevirmiyoruz... Dünyadaki hangi kaynak birbiri ile aynı? Hepsinin titreşimi farklı,yapısındaki elementler farklı,rengi,kokusu,şekli,büyüklüğü,küçüklüğü ama bir araya geldiklerinde koskoca evrende bu küçücük mavi bilyeyi oluşturuyorlar. Bu küçücük bilyenin içindeki kocaman yürekli insanlar olarak bir bütünün ayrılmaz parçalarıyız her birimiz... Bütün parçalarıma Sevgilerle.... BDDK
24 Mart 2017 Cuma
Yaradanın rüyasında ki 8 saniye,bizim gerçekliğimizde 8 milyar yıl olmuş,birazdan uyanacak ve onun için önceki rüyaları gibi, bu rüya ,bizim için bir uygarlık daha son bulacak... Uyanmak Ona mı,yoksa bize mi kabus olacak...
16 Kasım 2016 Çarşamba
Biz küçüktük, küçük hatalarımız örtbas edilmedi,kötü çocuk olduk... Siz büyüdünüz büyük hatalarınız,yanlışlarınız göz ardı edildi,halı altına süpürüldü, muhteşem yetişkinler oldunuz...
Küçük hataların büyük dedikoduları hala dilinizde sakız gibi sünüp dururken,başarılarımızı görmekten korkar oldunuz,bu nedenden hep yok saydınız... Biz halı altında kalanları süpürdük çöpe attık,sizi hep muhteşem yetişkinler bilelim diye...
Biz kırık dökük bir hayattan hep büyük mutluluklar bulduk çıkardık... Siz bunları görüp mutluluğu öğrenin diye...
BDDK
Küçük hataların büyük dedikoduları hala dilinizde sakız gibi sünüp dururken,başarılarımızı görmekten korkar oldunuz,bu nedenden hep yok saydınız... Biz halı altında kalanları süpürdük çöpe attık,sizi hep muhteşem yetişkinler bilelim diye...
Biz kırık dökük bir hayattan hep büyük mutluluklar bulduk çıkardık... Siz bunları görüp mutluluğu öğrenin diye...
BDDK
Etiketler:
akıl,
başakdevrim,
blog,
blogger,
evren,
gıybet,
pokitopokis,
ruhsal yolculuk,
vicdan
4 Ekim 2016 Salı
Evrende Dengeyi Sağlamak mı?!
Yaşadığımız bu yeryüzü denilen
yerde iyilik ve kötülük iç içe, hatta aynı bedende vücut buluyor…
Negatif ve pozitif birbirini
çeken iki ayrı kutup, karmaşa insan bedeninde başlıyor ve sonra dağılıyor tüm evrene…
Ve Yaratıcı, bedenimizde, ruhumuzda ve tüm evrende bu iki ayrı kutbu,
sınavlarımızı geçebilmek adına yaratmış.
Aslında doğruyu bulmak çokta zor değil,
mutlu olmak için pozitif ol, yani iyi bir insan ol… Eee eğer herkes pozitif
olsaydı, denge nasıl oluşacaktı? Evrende
denge adına hiçbir şey kalmazdı. O zaman buradan şunu çıkarta bilirmiyiz;
Negatif olan her şey evreni kurtarmak için var olmuş olabilir mi? Kavramlar dahi karmakarışık… İyi bir arkadaş,
dost, anne, baba, kardeş hatta iyi bir kul olabilmek için sadece pozitif olmak
yetmiyor demek ki… Düzenin devamı için, dengeyi koruyup negatifi doğru şekilde
yönlendirmek gerekiyor gibi bir durum çıkıyor ortaya… Nasıl mı? Senin iyi yani
pozitif potansiyelini ortaya çıkarmak için kötü yani negatif insanlar var
olmalı…
Hımm demek ki kötüler de iyilik
yapıyor bu evrene. İşin içerisinde kozmik bir şaka mı var? Kim bilir belki de
yaratıcı yukarıdan bize bakıp eğleniyor… Belki de biz yukarıdan kendimize bakıp
eğleniyoruzdur... :)
Etiketler:
başakdevrim,
blog,
blogger,
Cehennem,
Cennet,
evren,
iyilik,
kötülük,
negatif,
pozitif,
ruhsal şifreleme,
yaratıcı,
yingyang
30 Eylül 2016 Cuma
Ya Şifreleri Yanlış Yorumladıysak!!!
Her şeyin ters programlandığını düşünelim...Bir olasılık; İnsanoğlu dünyaya gönderildiğinde aslında düzenin şu ankinden farklı olduğunu varsayalım. Hani filmlerde kötülerin sayısı kahramandan her zaman fazladır ya, hatta dünyayı kurtaran adam tekdir. İyi ve kötü sayısını bu anlamda değerlendirilirsek Şeytan hep tekil, Melekler ise çoğul anılır.
Eğer doğru zannettiğimiz, görünen düzen ters köşe yaptırıyorsa bize...Dinsel kitaplardaki öğretiler şifrelenmiş bir şekilde sunuluyor bize ve bu şifreleri çözmemiz bekleniyor. Peki bu şifreleri çözerken bir yanlışlık yapmış olsak ve Şeytan diye bildiğimiz varlık aslında bize doğru yolu gösteriyor ve Meleklerde bizi bu yoldan sapalım diye yanlışa sürüklüyorsa? Gerçek diye bildiğimiz gerçeklik tam tersi işliyorsa,.. Zaman içinde nasılda yolumuz saptırılmış bir düşünsenize. Bu varsayımı benim yazıyor olmam ve kimilerinin okuyor olması,bazılarının tahammül sınırlarını zorlar.
İnsanoğlunu dünyadaki diğer varlıklardan üstün kılan düşünebilme yeteneği değil midir? Eee o zaman!!! Düşünmeye devam edelim... Bir çok konu gizemini korurken "Cennete" ve "Cehenneme" gitme koşulları dosdoğru belirtilmiş kitaplarda. İyi insan olup iyilik yaparsan "Cennete" , kötü insan olup kötülük yaparsan "Cehenneme" gidersin!! Bu kadar basit bir dille izah edilmiş. Kime göre neye göre bu hesaplar doğru. Neyin doğru neyin yanlış olduğunun kararını vicdan mekanizmamızla veriyor olmamız gerekmiyor mu? Bir seri katilin vicdan mekanizması yanlış mı programlanmış oluyor o halde? Düşünüp, karar verip harekete geçen beynimizden daha mı az gelişmiş vicdan denen mekanizmamız? Peki bunu da geçelim... İyi insan dediğimiz insanların kaçı refah içinde bir hayat sürüyor?
Dini kitaplar eziyet çeken insanların yaratıcıya daha yakın olduğunu anlatan hikayelerle doludur. Eğer fakirsek ve acı çekiyorsak cennete giden yolda bir bilet kazandık demektir. O zaman kötü olalım, refah içinde yaşam vaat ediliyor demek ki kötülere... Perdenin bu tarafını biliyoruz zaten,perdenin diğer tarafı, bilinmeyen için ortalama 60 ile 80 yıl yaşayıp acımı çekmek gerekiyor? Yoksa bir o kadar ömrü mutlu ve refah içinde yaşamak mı? Burada da devreye öte tarafın gerçek hayat olduğu düşüncesi yerleştiriliyor özenle bilinçaltı denen hafızaya.
Burada acıyı çek sonuna kadar,ya bir yanlışlık olduysa ve şifre çözücü dedelerimiz yanıldıysa! Hadi git şimdi perdenin öte tarafında acı çekmeye devam... Şimdi tamda burada söze "bana kalırsa" diye başlayacağım çünkü,önemli olan benim, ben mutluysam etrafımdaki tüm varlıklarda mutlu,mutsuzsam aynı oranda mutsuz... Kendimi nasıl mutlu hissediyorsam öyle yaşamayı tercih ediyorum... Kendi değer yargılarımı oluşturup kendi kurallarımın olduğu bir hayat sürebilirim. Sende kendininkileri yarat ve o hayatı sür, neden başkalarının değer yargıları ile yaşıyoruz ki... Sana göre doğru olan bir başkasına göre doğru olmayabilire geliyor yeniden, önemli olan başkalarının değer yargılarını olgunluk ile karşılayıp diğer fikre saygı duymak... Mutluluğun ve iyi bir insan olmanın şifresi bu olabilir mi?
Ben başkalarının değer yargılarına saygı duyup onu olduğu gibi kabullenmeyi hayatımın anayasası yaptım, elimden geldiğince. Tabii ki ara sıra, içimdeki o henüz adını bilemediğim fakat insan olmanın gerekçesi olan o duygu,o haşin duygu düşüncelerimi tırmalayıp duruyor "hadi fesatlan,kıskan,haset duy" diyor, buna yenildiğim zamanlarda oluyor ve başlıyorum o zaman gıybete... Bunu keşfedip hala insan yanıma zaman zaman yenilebiliyorsam , henüz keşfetmemiş insanları daha iyi anlıyorum ve onlara gülümseyebiliyorum, eğer yapamıyorsam boş veriyorum.
Başa dönersek eğer, tabii ki dinsel öğretilerin tamamını çöpe atın demiyorum, şifrelemede bir sıkıntı olabilir. Siz kendi şifre kırıcılarınızı oluşturun ve doğru ile yanlışı kendiniz yorumlayın... Ha seri katil olun demiyorum tabii ki... Başkalarının sizin yerinize karar vermesine müsaade etmeyin.Akıl mantık vicdan üçlüsü ile mutluluğa giden en kestirme yol sizsiniz...
Eğer doğru zannettiğimiz, görünen düzen ters köşe yaptırıyorsa bize...Dinsel kitaplardaki öğretiler şifrelenmiş bir şekilde sunuluyor bize ve bu şifreleri çözmemiz bekleniyor. Peki bu şifreleri çözerken bir yanlışlık yapmış olsak ve Şeytan diye bildiğimiz varlık aslında bize doğru yolu gösteriyor ve Meleklerde bizi bu yoldan sapalım diye yanlışa sürüklüyorsa? Gerçek diye bildiğimiz gerçeklik tam tersi işliyorsa,.. Zaman içinde nasılda yolumuz saptırılmış bir düşünsenize. Bu varsayımı benim yazıyor olmam ve kimilerinin okuyor olması,bazılarının tahammül sınırlarını zorlar.
İnsanoğlunu dünyadaki diğer varlıklardan üstün kılan düşünebilme yeteneği değil midir? Eee o zaman!!! Düşünmeye devam edelim... Bir çok konu gizemini korurken "Cennete" ve "Cehenneme" gitme koşulları dosdoğru belirtilmiş kitaplarda. İyi insan olup iyilik yaparsan "Cennete" , kötü insan olup kötülük yaparsan "Cehenneme" gidersin!! Bu kadar basit bir dille izah edilmiş. Kime göre neye göre bu hesaplar doğru. Neyin doğru neyin yanlış olduğunun kararını vicdan mekanizmamızla veriyor olmamız gerekmiyor mu? Bir seri katilin vicdan mekanizması yanlış mı programlanmış oluyor o halde? Düşünüp, karar verip harekete geçen beynimizden daha mı az gelişmiş vicdan denen mekanizmamız? Peki bunu da geçelim... İyi insan dediğimiz insanların kaçı refah içinde bir hayat sürüyor?
Burada acıyı çek sonuna kadar,ya bir yanlışlık olduysa ve şifre çözücü dedelerimiz yanıldıysa! Hadi git şimdi perdenin öte tarafında acı çekmeye devam... Şimdi tamda burada söze "bana kalırsa" diye başlayacağım çünkü,önemli olan benim, ben mutluysam etrafımdaki tüm varlıklarda mutlu,mutsuzsam aynı oranda mutsuz... Kendimi nasıl mutlu hissediyorsam öyle yaşamayı tercih ediyorum... Kendi değer yargılarımı oluşturup kendi kurallarımın olduğu bir hayat sürebilirim. Sende kendininkileri yarat ve o hayatı sür, neden başkalarının değer yargıları ile yaşıyoruz ki... Sana göre doğru olan bir başkasına göre doğru olmayabilire geliyor yeniden, önemli olan başkalarının değer yargılarını olgunluk ile karşılayıp diğer fikre saygı duymak... Mutluluğun ve iyi bir insan olmanın şifresi bu olabilir mi?
Ben başkalarının değer yargılarına saygı duyup onu olduğu gibi kabullenmeyi hayatımın anayasası yaptım, elimden geldiğince. Tabii ki ara sıra, içimdeki o henüz adını bilemediğim fakat insan olmanın gerekçesi olan o duygu,o haşin duygu düşüncelerimi tırmalayıp duruyor "hadi fesatlan,kıskan,haset duy" diyor, buna yenildiğim zamanlarda oluyor ve başlıyorum o zaman gıybete... Bunu keşfedip hala insan yanıma zaman zaman yenilebiliyorsam , henüz keşfetmemiş insanları daha iyi anlıyorum ve onlara gülümseyebiliyorum, eğer yapamıyorsam boş veriyorum.
Etiketler:
akıl,
başakdevrim,
blog,
blogger,
Cehennem,
Cennet,
mantık,
pokitopokis,
ruhsal şifreleme,
ruhsal yolculuk,
şifreleme,
vicdan
İlk Blog Yazısı Heyecanı ile Saçmalamaca...
20'li yaşlarda ki mesleğim bilgisayar teknolojileri ve donanım. Kendime meslekten men kararı verdiğimde,Microsoft "Windows7" işletim sistemine henüz geçiş yapmış, Intel ise "core i5" işlemcilerini piyasaya çıkarmak üzereydi. Tuşlu telefon devri devam ederken,Samsung'un ilk dokunmatik ekranlı telefonu pek bir havalı görünüyordu o zamanlar. Facebook İngilizce olan arayüzünden Türkçe arayüze yeni geçmişti.

Bu zaman zarfında vazgeçmediğim tek şey kağıt ve kalem oldu. Zaman zaman aklıma takılanları eski yöntemlerle kayda almak ruhumu rahatlatan tek yol oldu. Bunu bilen arkadaşlarım yazdıklarımı yayımlamam konusunda beni sürekli yüreklendirdi, fakat henüz yeterli düzeyde olmadığımı düşünüp yazılarımı kendime saklamaya devam ettim.Sonra çocukluk arkadaşım bana Blogger olma olgusundan bahsetti;" Neden senin Blok yazarlarından neyin eksik?" diyerek aklıma bu işi düşürdü. Daha sonra yakın bir arkadaşım ile kadın kadına gıybet gecesinde nasıl olduysa yazdığım bir yazıyı okudum ona ve arkadaşım heyecanla "Senden çok iyi Blogger olur,neden kendine saklıyorsun yazdıklarını" deyince Blogger nasıl olunur, nedir bu Blog Google amcaya sordum her zamanki gibi. Bir çok Blog gezdim, nedir bu Blogger olma,ne yer ne içerler, ne yazarlar inceledim günlerce. Vay be! benim daha önce okuduğum bir çok yazı bu Blog dünyasındaymış meğerse. Çok çok ünlü Blogger'lar da varmış ve yazmaya taaa 2007'lerde başlamışlar. Ne kadar geniş bir alanda yıllarca at gözlükleri ile gezmişim.

İşte teknoloji sektörü ile vedalaşıp yemek sektörüne geçiş yaptıktan sonra bilgisayar,internet,telefon v.s ile olan ilişkim kullanıcı düzeyinde kaldı. Teknoloji ile ilgili atıp tutmalarım yaklaşık 2 sene daha sürdü sonrasında takip etmek mümkün değildi...

Yıl 2016 oldu ve bilgisayar klavyesine ile ilişkim son 3 yıldır toplasanız 10 kereyi geçmedi. Akıllı telefon denen illet ile tanıştıktan sonra, her işimi o küçücük cihaz ile yapmanın muhteşemliğiyle bilgisayar ile yollarımızı ayırmış olduk.
Sürekli kullanılan uygulamalar; Google Chrome'da merak edilenleri arayıp bulma, YouTube'de ilgi alanlarım ile ilgili videoları seyretme, bol bol Facebook ve İnstagram'da fotoğraf ve durum paylaşma, arada bir atarlanma, çeşitli fotoğraf düzenleme programlarında uzmanlaşma ve tabii ki Candy Crash vazgeçilmezlerim oldu.

Bu arada ilgi alanlarımla ilgili kitap okumayı bırakıp her gün düzenli olarak Google'nin beni yönlendirdiği sitelerden bilgi dağarcığımı ama doğru ama yanlış bilgiler ile doldurmaya başladım. YouTube'da izlediğim videoları YouTube kendi yayımladığını zanneden ben yaklaşık 1 yıl önce YouTuber denen kişilerin orada kanal açıp yayın yaptıklarını 13 yaşındaki oğlum YouTube'a video yüklemeye başladığında öğrendim. Meğer bu YouTuber olma olgusu izlenme,takip edilme durumuna göre bayağı iyi parada kazandırıyormuş. Tabii ki bunu öğrendiğimde oğluma tam destek olup, istediği tüm alet edevatları aldım :) ...

Evet bu ilk blok yazım ve sizlerle tanıştığıma memnun oldum. Elveda at gözlükleri...Hoş bulduk :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)